14 Ekim 2009 Çarşamba

Bilim Allah diyor

Dinimiz yani İSLAM dogma (Kesin olarak ileri sürülen ve her çeşit inceleme ve eleştiri üstünde tutulan görüş./ Doğruluğu sınanmadan benimsenen, bir öğretinin veya ideolojinin temeli yapılan sav, nas, inak.) değildir.

1400 senedir ( aslında ilk insandan bu yana ) aksini ispat etmek isteyen, eleştirenler olmuştur. İslam bilginleri bu eleştirilerin hepsini akli ve fenni olarak cevaplamışlardır.

Şu an, objektif olan, körü körüne inat ederek yaklaşmayan, “çobandan profesöre” her insan anlayabilir ki “Bir iğne bile ustasız, bir harf bile kâtipsiz meydana gelmezken, şu sonunu göremediğimiz kâinat dahi yaratıcısız, kendi kendine meydana gelemez”.

Hala bu kâinatın derinliklerinde mevcut olan keşfedilmeyi bekleyen tüm bilim dallarını ilgilendiren sebepler zincirinin asıl sebebi/yaratıcısı Allah’tır. Bu gerçeği görmüş insanların bilimsel çalışmalar yapmasının, ne bilime ne de insanlığa bir zararı ya da teorileri çöpe attıracak bir etkisi yoktur.

Bilim Allah’ın, kusursuz muhteşem ve her birisinde bir sebep olan yarattığı kuralları keşfeder ve bu keşifleri insanlığın yararında kullanır. Bilim zaten “Allah” diyor. Yaratıcısının işaretlerini saklıyor içinde. Bir masayı yapan marangoz bile o masadaki işlemelerinde, kendisinden birkaç işaret bırakır. (Tasarımlarda gözlenen, tasarımcının ruh halini görebilmemiz gibi.) İslamiyet’in bilimsel çalışmalarındaki yegâne gayesi Allah’ın kudretini ve büyüklüğünü temaşa edip, sıfat ve isimlerinin yansımalarını kâinattan okumaktır. Maşallah diyerek O’nu düşünerek insanların faydalanması için gerekli çalışmaları amaç edinmektedir.

Ayrıca gelen tüm peygamberlerin (sayıları yüz binlerle ifade ediliyor) ve ermiş insanların (sayıları yüz milyonlarla ifade ediliyor) belirttiği uyarılarını da dikkate almalıyız. Çünkü her biri farklı kimlikte farklı zamanlarda ve mekânlarda gelen ve geldikleri bölgenin en saygın ve güvenilir kişileri olan bu insanların hepsinin parmak bastığı tek ortak nokta var : “Allah vardır ve hesaba çekileceksiniz!” Örneğin oturduğumuz sokağın ta ucunda bir kaza meydana gelse ve biri gelse şurada bir kaza meydana geldi dese inanmayabilirsiniz. Ama on kişi ayrı zamanlarda gelip dese görmeseniz de inanırsınız.

Peygamberimiz hakkında ise burada kelimeler yetmeyecek kadar söylenecek söz var. Yüz binlerce insan onun mucizelerini görmüş, doğruluğunu ve dürüstlüğünü yaşamış ve en büyük mucizesi olan Kuran’ı incelemiştir. Bu inceleme yüz yıllardır devam etmekte ve karşı duran en zeki insanlarca bile kötüleyecek bir nokta dahi bulunamamaktadır.

O zat ki "Necisin? Nereden geliyorsun? Nereye gidiyorsun?" sorularına ikna edici ve akla uygun cevaplar veriyor.

“Hem, bilirsin, küçük bir adam, küçük bir haysiyetle, küçük bir cemaatte, küçük bir meselede, tartışmalı bir davada utanıp sıkılmadan, pervasız, küçük fakat utandırıcı bir yalanı, düşmanları yanında, hilesini hissettirmeyecek derecede oyalanma ve telâş göstermeden söyleyemez.

Şimdi bak bu zata: Riskli büyük bir vazifede, pek büyük bir görevli; pek büyük bir haysiyetle, pek büyük emniyete muhtaç bir halde, pek büyük bir cemaatte, pek büyük husumet karşısında, pek büyük meselelerde, pek büyük davada, pek büyük bir rahatlıkla, korkusuz, tereddütsüz, utanmadan, telâşsız, samimi bir saffetle, büyük bir ciddiyetle, hasımlarının damarlarına dokunduracak şiddetli, ulvî bir surette söylediği sözlerinde hiç hilâf yalan bulunabilir mi? Hiç hile karışması mümkün müdür?

İşte, bak: Şu geniş yarımadada vahşî ve âdetlerine mutaassıp ve inatçı muhtelif kavimleri, ne çabuk adetlerini ve vahşi kötü ahlaklarını birdenbire söküp onları yücelterek güzel ahlaklar ile teçhiz edip bütün âleme muallim ve medenî insanlara üstat eyledi.Bak, değil zahirî bir sataşma, belki akılları, ruhları, kalpleri, nefisleri fetih ve teshir ediyor. Kalplere sevgili, akıllara öğretmen, nefislerin terbiyecisi, ruhların sultanı oldu.”

---------------------------------------------------------------------------------------------

Tarih boyunca İslamiyet’in en güzel yaşandığı devirler, bilimin tavan yaptığı zamanlar olduğu, Avrupa’daki bilim adamlarının, İslam bilginlerinin çok olduğu bölgelere giderek yıllarca eğitim aldığı bir gerçektir. Avrupa ise İslam’ın aksine din adamlarını eleştiremeyen, yeni keşiflerini bırakın uygulamayı dillendiremeden cezalandırılan (Katolik Engizisyon Mahkemeleri) birRUHBANLIK sistemi içinde ORTAÇAĞ KARANLIĞI nı yaşamış iken bu karanlığa son vermeyi, dini tamamen kenara iterek başarmışlardır. Çünkü din, onlarda bilime engel oluyordu ve bilim aşkını yaşayabildikleri yer İslam memleketleriydi.

Evet, bu noktada bizim düştüğümüz hata da ortaya çıkmış oluyor. Onların terk ederek yükselmesine sebep olan şey bizim terk ederek düşüşümüze sebep oluyor. Şimdi onlara yetişmek için biz de geçmişimizi silmek istiyoruz. Medeniyetlerin beşiğini, eşik haline getirmiş bulunuyoruz.

Ayrıca, şu zamanımızın süper güçlerinin tarih boyunca İslam memleketlerini zorbalık ve katliamlarla, milliyetçilik duygusunu istismar ederek parçalayarak sömürge halinde dize getirip sefalet içinde bırakması da Müslümanların içinde bulunduğu ortamı anlamamıza yardımcı olmaktadır. Yoksa dinimizin eksikliğinden değildir.

Hiç yorum yok: